Sosyal antropoloji


  • Elbise (etek olarak giydim): Anthropologie

  • Ceket: Derimod (bu halimden çok daha kilolu iken almıştım, acilen daralttırmam lazım)

  • Atkı/fular: Annemin, Silk&Cashmere

  • Kazak, çizme: Zara

  • Çanta: Mahalle pazarı (tam 5 senedir kullanıyorum, bana mısın demedi)

Ceketsiz halim, parmağımdaki yüzük sanırım Pull&Bear'den, hatırlamıyorum ama çok severek
kullanıyorum. Nasreddin Hoca'nın kavuğunu hatırlatıyor...

Kemerim sanırım yine Gönderi


Yüzük, bugünün ganimeti. Beyoğlu'da, arasokakların birindeki bir gümüşçüden aldım. Yuvarlak çerçeveli gözlük modası geri geldi. Lütfen 90'ların geridönüşü bununla, postallarla ve çiçek desenli elbiselerle sınırlı kalsın. Lütfen, lütfen. Elbisemin eteğindeki işlemeler bence çok güzel.

Bugün, kısa bir Beyoğlu gezisi yaptık. Bana kalsa bu kadar kısa sürmezdi de, neyse. Uzun zamandır gümüş yüzük almıyordum. Aylık akseuar bütçemin önemli bir kısmını, aylık genel bütçemin hatırı sayılır bir bölümünü bu yüzüğe yatırdım. Hata mı yaptım?

Elbiseleri etek olarak giyme fikrini seviyorum. Daha fazla uygulayacağım sanırım.

Fotoğraf konusunda ciddi sıkıntı çekiyorum. Kendim çekmek istersem evin en karanlık köşesine mahkum oluyorum, kadrolu fotoğrafçım ise zaten bu yeni görevinden çok memnun değil. Fotoğraf çektirmekten zaten hiç hoşlanmam, onun isteksizliği beni iyice geriyor.





Aslında bu başlangıç değil






Yani blogumun ilk "kombin"i (yerine gerçekten de başka bir kelime bulmalıyım) bu değil.

Dün giydiklerim yeni makinamda ama aktarma kablosunu bulamıyoruz.

Bunlar bugün üstüme olanlar.

Eski makinamla çekti canım kocam.

Biraz makinanın kötülüğü, biraz kocamın ne yapmak istediğimi henüz anlamamış olmasının neticesi böyle bir resim işte.

Tabii bendeki ürkeklik hala devam ediyor (dünkü kıyafetime "ürkek başlangıç" adını layık görmüştüm).

Ne giyeceğini tam olarak bilmiyorsan, siyah elbiseden daha güvenli bir çözüm olabilir mi?

Güvenli olması bir yana, bu elbise bu kış tam bir joker oldu benim için.

Ne giyeceğimi bilmiyor muyum, yeni blogum için herkesin ortak paydası olacak bir kombinemi ihtiyacım var?

Elim hemen bu elbiseye gidiyor.

Üstelik Mango indiriminden sadece 20 küsür liraya aldığımı düşünürseniz, bu kadar kısa sürede dolabımın baştacı olması çok da şaşırtıcı değil.

Ama bu blogun amacı sık sık yaptığım gibi, dolabımda daha pekçok benzeri bulunan emniyet kemerlerinden bir nebze de olsun kurtulmamı, en azından onları daha yaratıcı kullanmamı sağlamak.

Yani bu elbiseyi bir daha üzerime gördüğünüzde tanıyamayacaksınız.


Çizmeler, şu bloglar aleminde çok meşhur olan Nişantaşı ve Etiler'deki ucuz ayakkabıcıdan.

Ayakkabıda çok ucuza kaçmaktan hoşlanmamakla beraber, dizüstü çizme aşkım ne kadar sürer bilemediğimden, bir çift çizmeye bir servet yatırmak istemedim.

Büyük hata...

Ben değil miydim senelerdir istediğim uzunlukta çizme bulamamaktan şikayet eden?

Al işte şimdi her yer onlarla dolu.

İndirimler de çıldırmış durumda.

Ama ben yasaklıyım, alamam.


Bu kıyafetin asıl yıldızı ise kolyem olacaktı.

Ama kocamın fotoğrafçılığına kurban gitti.

Metrocity Topshop'un kapanma indiriminden ayıla bayıla almıştım.

Ama daha takmak için elime ilk aldığımda dağıldı gitti.

Ben de dün gece yeniden dizdim ama orijinali gibi yapamadım.

Çok uykum gelmişti çünkü.

Göremiyorsunuz ama hayal edin, iki sıra irili ufaklı altın renkli toplar...


Bilezik yine bir Claire's indirimi ganimeti (yine diyorum çünkü inşallah bu akşam resimlerimi aktarabilirsem göreceksiniz, dünkü kolyem de öyleydi)


Belimdeki kemeri çok seviyorum.

İki sıra dolanabiliyor.

Sanırım Gönderi.

Hatırlamıyorum.


Ve son olarak bu kadar basit bir kombin için bu kadar uzun yazı yazabldiğim için kendimi tebrik ediyorum.

Kısa yazmayı öğrenmem lazım.


Ve bir de üzerimde siyah elbise varken, kahverengi kapının önünde poz vermemem gerektiğini

Gecikme

Daha ilk posttan gecikme...

Fotoğraf makinamda sorun çıktı, resimlerimi bilgisayara aktaramıyorum.

Ürkek başlangıç






Dün bütün bir akşam blogumun açılışını ne giyerek yapsam diye düşündüm.


Bir yandan da blogları gezinirken tekrar tekrar gördüğüm çiçek desenli elbiseler ve gün boyu projemin ilk adımı olarak yeni bir düzene soktuğum gardrobumdan görüntülerle birleşince


Sonuç işte....

Nothing fancy

Sanırım daha radikal şeylere henüz cesaretim yok.

Elbise geçen bahar, işyerimin yakınlarındaki bir ihraç fazlasıcısından

Hırka Mango

Çok sevdiğim, acısız yüksek ökçe keyfimin kaynağı, wedgelerim yine işyeri civarından adını bile hatırlamadığım bir yerden. Önümüzdeki kış, yasağım kalkınca bir yenisini daha eklemeyi düşünüyorum kolleksiyonuma.

Dört yapraklı yonca kolyem Claire's indirimi ganimeti

Öncelikle şunu belirtmem lazım. Böyle bir blog tutmak benim orijinal fikrim değil. Daha önce İngiltere’de yaşayan bir yazar yaptı bunu. Bir sene boyunca hiç yeni kıyafet almayıp, mevcut kıyafetlerinden yaptığı “kombin”leri (bu kombin lafını sevmiyorum ama yerine ne denebilir, onu da düşünmedim açıkçası o yüzden şimdilik kombinle idare edelim), hergün hiç aksatmadan blogunda yayınladı. Ben de kendisini merakla takip ettim. Yazar bir senenin sonunda blog tutmayı bıraktığı için, kendisine link veremiyorum, kusura bakmayın.

Özetle yarından itibaren, ben de, tıpkı o İngiliz yazar gibi, bir süreliğine hiç alışveriş yapmayacak, gardrobumda mevcut kıyafetlerden oluşturduğum kombinleri buraya kaydedeceğim.

Neden derseniz, sebepler çeşitli.

Öncelikle kocam bugün, ayakkabı dolabımdaki ayakkabıları saydığını ve xx çift ayakkabım olduğunu söyleyince utandım (utancımdan da kaç çift ayakkabım olduğunu burada ifşa edemiyorum). Aslında bence eğer dolabımda gerçekten de sadece onun sandığı kadar ayakkabı olsaydı utanmazdım. Sorun şu ki, ayakkabı dolabıma sığmadığım için en az onun saydığı kadar çift ayakkabı da evin muhtelif yerlerine dağılmış durumda.

Alışveriş yaparken bir kuralım vardır benim. Bir kere asla sezonda alışveriş yapmam. İndirimleri beklerim. Sezonda alışveriş yapacaksam, hesaplı yerlerim vardır, oralara giderim. Giysi için üst limitim 50 TL, ayakkabı için ise taş çatlasa 100 TL’dir, o da çok beğendiysem (tabii çok özel bir durum için, adam gibi birşeyler almam gerektiğinde bu limitlerim her zaman esnemeye müsaittir). Böyle yazınca çok da vahim görünmüyor durum. Ama bir ay boyunca neredeyse hergün minik minik alışveriş yapın ve bunu aylar, yıllar boyunca yapın, anladınız değil mi durumun vehametini…

Yani ikinci sebep, maddi, kıyafete ve ayakkabıya harcadığım paranın, aldıklarıma teker teker baktığınızda son derece hesaplı da olsalar, haddi hesabı yok… Netice de, özümde tutumlu bir insanım ben, (kocam bunu okusa katıla katıla güler) ama öyleyim ve daha fazla öz kişiliğimle çatışmanın anlamı yok. Sonra israf, ne olursa olsun, iyi birşey değil, ve benim yaptığım alışveriş, alenen israf kategorisine giriyor.

Üçüncü olarak ise, sürekli alışveriş yapmamın ardında asıl yatan sebebin, gardrobumu yaratıcı olarak kullanmayı bilmemem olduğunu fark ettim geçen gün. Yani bir elbise alıyorum mesala çok severek. Onu 2-3 kere giydikten sonra sıkılıyorum ondan ve hop yeni arayışlar içerisine giriyorum. Gelsin yeni elbiseler, etekler. Oysa elimdekini daha yaratıcı kullanmayı denersem, belki de bu alışveriş güdüme ket vurabilirim.

Sebep listesini daha da uzatmak mümkün. Ama asıl amacım sanırım kendimi sınamak, bu esnada da biraz eğlenmek, çünkü kendi blogumun adında da belirttiğim gibi, kendi gardromun içerisinde alışverişe çıkarken aslında eğlenebileceğimi de düşünüyorum.
Tabii kendimi böyle bir taahhütün altına sokarken çok zorlanacağımın da farkındayım ama ben azimliyimdir, istersem yaparım, biliyorum.

Hem benim için bağlayıcı olsun, hem de size takip ederken kolaylık olsun diye bazı kurallar belirledim.

  1. 4 Şubat 2010-4 Şubat 2011 arası hiç yeni kıyafet (elbise, etek, kot pantolon, kot etek-ki bunlar en büyük bağımlılıklarım-ayakkabı, gömlek, vs. vs.) almak yok.
  2. Bu yasağa benim “bare essentials” dediğim temel ihtiyaçlar dahil değil. Nedir bunlar? Yaz-kış çok giydiğim için hemen eskittiğim siyah/beyaz düz t-shirt ve siyah/beyaz askılı üstler, çorap ve tabii ki iç çamaşırı.
  3. Hadi gerçekçi olalım, yaz sezonunu hiçbir şey almadan geçirebileceğimi düşünmek bir parça hayalperestlik olacak. O yüzden yaz sezonu içinde belli bir limiti aşmamak kaydı ile alışveriş yapabilirim. Benim ucuz yerlerim ve sezon indirimden yapacağım alışveriş toplam 400 TL olacak. Kış sezonu hala devam ediyor, nisandan önce alınan hiçbir şey için “ama ben bunu zaten yaz için aldım” mazereti kullanılamayacak.
  4. Aksesuar almak serbest. Ama bunun da bir limiti var, ayda 50 TL diyorum.
  5. Yaz için sadece bir tane bikini alabilirim, bu yaz sezonu limitime dahil değil.
  6. Düz t-shirtlerimden farklı birşeyler yapasım gelirse (ki hiç sanmıyorum), diy malzemesi alabilirim.
  7. Makyaj malzemesi ve cilt bakım malzemeleri serbest. Ama zaten bunlar söz konusu olduğunda hiçbir zaman elimdeki halihazırda kullandığım malzeme bitmeden yenisini almam.
  8. Ne alırsam alayım, aylık alışveriş limitim 300 TL’yi geçmemeli. Yani aksesuar alacaksam, kozmetik harcamalarıma, kozmetik alacaksam, düz t-shirt bütçeme dikkat etmeliyim. Yaz sezonu için yapacağım muhtemel alışverişi, hazirandaki evlilik yıldönümümü vs. hesaba katmalıyım.
  9. Ve gelelim işin en zor kısmına. Bu ilkbahar ve yazın iki kere Amerika’ya gideceğim. Kurallar orada da geçerli. Nasıl dayanacağım bilmiyorum, ikincisinde kocam da benimle olacak, o bana muhakkak mani olur da, ilkinde yalnız olacağım. Tek birşey almaya iznim var. Geçen seneden beri gönlümde olan, yaz-kış, her kıyafetle kullanabileceğim, jokerim olacak, evladiyelik, iyi bir marka çanta… Bunun bütçesine ve markasına daha karar vermedim.
  10. Özellikle Amerika’da iken vintage birşeyler satın alma konusunda istisna yapabilirim. Zaten örnek aldığım blog sahibesi de öyle yapıyordu. Ama bu da çok mümkğn görünmüyor çünkü iyi vintage parça naıl ayırdedilir bilmiyorum ve aslında hiç değmeyecek birşeye para vermek istemem.
  11. Eğer bir şekilde gardrobumdan birşeyler satarsam (ki bu ancak gökten yeşil kar yağdığında olabilecek birşey) ondan kazanacağım parayı yeni kıyafete yatırabilirim. Dediğim gibi bu benim için hiç olacak bir iş değil ama bunu yapan bloggerlar var ve ben de ne olur olmaz diye kurallarıma ekleyeyim dedim.
  12. Son olarak, yazın evlenecek olan H.nin düğünü için alacağım elbise (ayakkabıya ihtiyacım olursa ayakkabı da) yukarıdaki kurallara hiçbir koşulda tabi değil.

Bu kurallar bir sene boyunca benim anayasam olacak. Bakalım anayasa değişikliğine ihtiyaç duymadan (istersem anayasa değişikliği yapabilirim bu da 12. kural olsun, nasıl demokrasi ama, anayasayı yapan ben, değiştiren ben, değiştirme kararı veren yine ben. Bir dakika bu durum bana hiç de yabancı gelmedi), ne kadar dayanabileceğim.

Netice itibari ile şunu da belirtmek isterim ki, bu bildiğiniz moda bloglarından değil, hatta bu bir moda blogu değil. Sanırım bu blogu moda blogu olarak nitelendirmek, moda blogu yazarlığını çok ciddi ve çok başarılı bir şekilde yürüten ve benim de çok severek takip ettiğim, bir sürü bloggera kocaman bir ayıp olur. Aldığım bir kararı uygulamamda yardımcı olacağını düşündüğüm için tuttuğum basit bir günlük diye tanımlayabiliriz benim yaptığımı. Ayrıca giydiklerim çok şık, ben moda ikonuyum gibi bir iddiam da yok. O yüzden benden sanatsal resimler, son trendler hakkında bilgi (hoşuma giden birşeyler olursa koyarım o ayrı), eve gidip muhakkak aynısını tekrar etmek isteyeceğiniz kombinler vs. beklemeyin. Daha resimlerimi ne şekilde çekeceğim onu bile bilmiyorum. Belki sabah çıkmadan önce kocama çektiririm.

Yarın ola hayrola. Hadi bakalım gazamız mübarek olsun.